Toplumun refahı için!

2020-02-17

Evlenmeyen, sorumluluk ve görev almayan, her işin kolayına kaçan, bir işe yaramayan her birey toplum için bir yüktür. Toplum; kadın mı erkek mi ne olduğu belli olan, kendi evinin önünü süpürdüğü gibi komşusunun temizliğine de yardım eden, akraba kıymeti bilen, sözünde duran, çalışkan, doğru insanların kurdukları mutlu yuvalarda yetişen evlatların omuzlarında yükselir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği ya da adaletinden dem vurulduğu şu günlerde size bir soru sormak istiyorum? Toplumun cinsiyeti olur mu? Toplum, devlet gibi bir kavramdır. Peki devletin cinsiyeti olur mu? Hanginiz devletle ya da toplumla şöyle karşılıklı bir bardak çay içtiniz?

Elle tutulan şeyler somut, tutulamayanlar ise soyuttur. Devlet de toplum da soyut bir kavramdır. Tıpkı melekler gibi. Peki meleğin cinsiyeti var mı?

Toplumun değil toplumu oluşturan bireylerin cinsiyeti olur. Eşitlik kavramı da kadına da erkeğe de zulümdür. Zira ne kadının yapabildiğini erkek, ne de erkeğin yapabildiğini kadın yapabilmektedir. Bundan dolayı Rahman bir kısmının diğerine üstünlüğünü dile getirmiş, bunun da şartlarını belirtmiştir. Bu şartları bilmek ve kabullenmek de insanın aslında asıl hakkıdır. Adalet ya da eşitlik ise burada aranmalıdır.

Bu nedir mi?

Egolarımızın tavan yaptığı, hayata memur gözü ile bakılıp risk alınmadığı, herkesin kendine yetebileceğini düşündüğü bir ortamda öncelikle ne erkekler ne de hanımlar bu güzellikleri görmek istemektedir. Öncelikle hayatın bir ticaret olduğu, kazanmak için risk alınması gibi çok da çalışılması gerekliliği kabul edilmelidir. Asıl kazanç ticarettedir.

Acizane kevni ayet olan insan ve aile ve vahyi okumalarımın bana öğrettiği, her iki tarafında kabul etmekte zorlandıkları üstünlükler şu şekildedir.

Kuvvetli bir anlaşma olarak anlatılan evlilik müessesine girişte beylerin, eşlerine ne kadar isterlerse Mehirlerini tam olarak hemen ellerine vermeleri ve herkese evliliklerini duyurmalarının akabinde, helali olan eşine evinin geçimi için harcama yapacak, evin bütün ihtiyaçlarını giderecek, güzel bir şekilde davranacak, aile düzenini tesis edecek, eşini koruyacak, idare edecek ve hakemlik görevini tam yapacaktır.

Biraz uzun oldu değil mi?

Rahman bu hareketlere sahip olmayı erkeğin kadına karşı üstünlüğü olarak zikreder. Bundan sonrası artık kadına aittir. Bu asillikte olan özelliklere karşı teslim olmamak da artık ahmaklıktır. Artık eşinin meşru isteklerine karşılık vermeli, iffetini korumalı, evinin ve yavrularının muhafızı ve muallimi olmalıdır.

Şu bilinmelidir ki; evliliğin devamı karı kocaya değil, bundan sonra kurulacak ilişkilere bağlıdır. Anne babalarla, akrabalarla, komşularla, arkadaşlarla ve toplum refahı için sorumluluk bilinci ile hareket edişlerle belirlenecektir.

Her yaşanmışlık yaşanınca kıymet arz eder. Lakin yaşananlar gerçekten insani ise. Zira insan olmak kötülüğünden vaz geçmekledir. Hatasını kabul etmek ve geri adım atmakladır. Hayata farkındalıkla devam etmekledir. Zira farkında olmadan iyi niyetle de insan bir çok hatalar yapmaktadır.

Yapıcı olmak, yıkıcı olmanın tersidir. Büyük yıkımlar ise anlık kızgınlıkla alınan kararlardır.

Kanunlardan dem vurarak evdeki yaşanan olumsuzlukları dışarı vurmak, yapıcı değil yıkıcı olmaktır. Zira yanlış üslup doğru sözü, yanlış söylem ailelerin yok olmasına hatta gençlerin evlilik gibi güzel bir eylemden uzak kalmasına sebep olmaktadır.

Evlilik yaşının bu denli uzamasına sebep ise bitmez tükenmez egolar, istekler ve beklentilerdir.

Hasılı kelam; toplumun refahı Rahman’ın kendisine biçtiği cinsi rolüne razı olup gereği gibi yaşayan, evlilik kararı akabinde görevini bilip üzerine düşeni eksiksiz yapan, haddini ve sınırını bilen, kendinden sonra geleceklere de güzel örnek olan insanlığını yitirmeyenlerin üzerinedir.

Çok mu zor?...